HPV cinsel yolla bulaşan bir virüstür.
Vulva, vajina ve rahim ağzı bölgelerini etkileyebilir. Ancak rahmin diğer taraflarına, karnın içine ve yumurtalıklara gitmez.
HPV bulunduğu yerdeki hücreleri bazen kanserleşme yönünde tetikleyebilmektedir ve bu hücreler değişik kademelerden geçtikten sonra vulva, vajina ve rahim ağzı kanserini oluşturabilmektedir.
Tabii ki her HPV’li hasta kendisinde bu değişikliklerin olacağını düşünmemelidir.
Smear; vajina, rahim ağzı ve rahim içinin kanser veya kanser öncesi hücre değişimlerini bulmak için oluşturulmuş bir yöntemdir.
Bu yöntemde bir kadın-doğum uzmanının ofisinde rahim ağzı ve/veya vajinadan küçük bir plastik çubuk yardımıyla sürtme işlemi şeklinde acısız bir yöntemle hücreler alınır ve bunlar belli işlemlerden geçirilerek sonuçlanır.
Smear yöntemindeki farklılıklara göre adlandırılır.
Pap smear veya Thin-prep diye.
Ancak zaman içinde smear alınması işlemi Pap-smear adıyla bilinir olmuştur.
Pap smear özellikle rahim ağzı kanseri için çok önemli bir tarama testidir. Ancak özel bazı durumlarda rahmin diğer kısmının kanseri ve vajinanın kanserinde de yardımcı olabilir.
Bu üç bölgenin kanserleri de kadınlardaki toplam genital kanserlerin yarısından çoğunu oluşturmaktadır.
Şu anda bilinen en kesin şey pap smear anormalliliğinin cinsel olarak aktif kişilerde olduğu ve dolayısı ile cinsellikle bulaşan bazı hastalıkların bu konuda etken olduğudur.
Son yıllardaki en büyük etken HPV virüsü olarak kabul edilmektedir.
HPV (humanpapillomavirüs-insan siğil virüsü) değişik çeşitleri olan ve cinsel ilişkiyle geçen bir virüstür.
HPV cinsellikle geçen bir virüs olduğu için erkeklerin de muayenesi bir ürolog tarafından yapılmalıdır. Onlarda da condylom ile ilgili belirtiler varsa ki erkeklerde condylom genellikle siğil şeklinde kendini gösterir, bu siğiller yakılmalı ve tedavi süresinde çiftlerin cinsel ilişki kurmaları önlenmelidir
Pap smear 50 yıldan beri yapılmaktadır.
İlk kez PapaNicolau isimli bir hekim tarafından geliştirilmiştir.
Pap smear testinin adı da bu hekimin ilk üç harfinden gelmiştir.
Son yıllarda ise THIN PREP (ince yayma) denilen yeni bir yöntem geliştirilmiştir.
İnce yayma (THIN PREP) yöntemi pap smear alımı ve değerlendirilmesinde bir devrim yaratmıştır diyebiliriz.
Bu yöntem ile alınan hücreler özel bir şişeye konmakla belli bir işlemden geçirilerek değerlendirilmektedir.
Bunun pap smear testinden en büyük farkı hücrelerin çok daha temiz ve net ayıklanabilmiş olması ve computer yardımı ile anormalliklerın değerlendirilebilmesidir.
Ayrıca THIN PREP testinde HPV tayini de yapılabilmektedir.
Bu klasik pap smear testinden en büyük farkı oluşturmaktadır.
Pap smear testinde HPV’nin kendisi değil hücre değişikliği izlenir ancak HPV olup olmadığı bunun özellikle hangi cins yani yüksek riskli veya düşük riskli mi olduğunu rahatlıkla değerlendirebilmektedir. Bu da tedaviyi yönlendirmede çok önemli bir unsurdur.
Pap smear testinde HPV etkisi görüldüğünde mutlaka kolposkopi denilen yöntem ile rahim ağzının tekrar değerlendirilmesi ve bir hücre değişikliği olup olmadığının izlenmesi gerekir. Hücre değişikliği varsa tedavi edilmelidir.
HPV’nin değişik cinslerinin bazıları diğerlerine göre daha riskli gruptadır.
Pap smear testinde HPV çıkmış ise HPV’nin cins tayini yapılmalı ve bu yüksek riskli cinslerden birine rastlandıysa yine rahim ağzının tedbir olarak tedavi edilmesi uygundur.
Genellikle 16,18,31,33 denilen cinsler bu konuda suçlanmıştır. Bu tiplerde hücre değişikliği olmasa bile tedavi uygundur.
Günümüzdeki en popüler yöntem leep yöntemidir. İyi yapılmış bir tedavi ile hücre değişikliğinin tamamen ortadan kalkması mümkündür ve bu %90’lar civarında başarılıdır.
%10 kadar hastada değişiklik yıllar içinde hastalık tekrar geri gelebilmektedir.
Bu yüzden kişilerin tedavisi yapıldıktan sonra ilk yıl 3 ayda bir, daha sonraki yıllarda 6 ayda bir, pap smear ve gerekirse kolposkopi takipleri uygundur.
Serviks ( Rahim ağzı) kanseri en çok bu bölgedeki çok katlı yassı epitelden kaynaklanmaktadır.
Bu bölgedeki hücrelerin neden kansere yöneldikleri üzerinde sık tartışılan bir konu olmakla beraber günümüzde Human Papilloma Virus (HPV) adı verilen virusun rolü sık olarak vurgulanmaktadır.
Serviks kanseri gelişimi yıllar içinde ve yavaş olmaktadır. İlk sorunlu hücrelerin oluşmasından yaygın kansere kadar geçen süre yaklaşık 6-10 yıl olabilir. Bu nedenle yakın takip ve düzenli kontrol çok önemlidir. Serviks kanserinde ilk dönemlerde kadının hiç şikayeti olmayabilir, daha sonra ise vaginal akıntı ve özellikle ilişki sırasında kanama gözlenebilir. Penisin rahim ağzındaki bölgeye darbesi buradaki dokuda eğer kanser ya da kanser başlangıcı (displazi) varsa kanamaya yol açabilir
Serviks kanserinin kesin tanısı için kolposkopi ve biopsi uygulanmaktadır.
Kolposkopi rahim ağzına büyüterek bakmak esasına dayanmaktadır. Dokular daha iyi görünür ve buradan parça alınarak incelenir. Yapılan inceleme sonrasında ortaya çıkan duruma göre tedavi düzenlenir.
Eğer kanser dokusu sadece yüzeyel bölgede bulunuyorsa ve alt tabakayı geçmediyse buna in situ kanser adı verilir. Bu durumda kanser lenf yollarına yayılmamış olduğu için sadece kanserli bölgenin çıkarılması yeterli tedaviyi sağlayacaktır.
Bu operasyona konizasyon adı verilmektedir.
Rahimin alt bölgesi koni tarzında çıkarıldığı için bu isim verilmiştir. Kısa süren bir operasyondur. Bu işlem sonrası düzenli vaginal smear kontrolleri yapılarak gelişme izlenmelidir. In situ kanserlerin büyük çoğunluğunda bu yöntem tamamen hastalıktan kurtulmayı sağlayabilmektedir.
Pap smear anormalliği ve tedavisi gebeliğe engel oluşturmaması gerekir.
Pap smear tedavi edildikten sonra gebelik hemen planlanabilir.
Gebelikte de pap smear ve kolposkopi takipleri yapılabilir.
Anormal pap smear gebelikte oluşmuşsa çoğu kez kanser şüphesi yoksa sadece kolposkopik takiple gebelik tamamlanır ve tedavi gebelik sonrasına bırakılabilir.
Sık Sorulan Sorular:
Kolposkopi konusunda uzman bir doktor muayene esnasında ne tarz hücre değişikliği olduğu konusunda bir yorum yapabilir ancak esas teşhisi biopsi koyacaktır.
Displazi-CIN I-
Düşük hücre değişimi hepsi aynı anlama gelir ve rahim ağzındaki bazı hücrelerin kanserleşme yönünde hafif bir niyetleri olduğu görülür.
Bu değişiklik tedavi edilmez ve izlemeye alınırsa büyük bir çoğunluğu kendi kendine kaybolmaktadır.
Ancak biz gene de bu değişikliğin tedavi edilmesinden yanayız.
Orta displazi, CIN II-
Yüksek dereceli hücre değişikliği biopside görülürse bu, hücrelerin kanserleşmeye ciddi niyetleri olduğunu koyar.
Ancak bu grupta dahi kendi kendine iyileşme olabilir ve hemen kansere dönüşeceği yönünde bir korkuya kapılmamak gerekir.
Bu hücrelerin hiç tedavi edilmemesi durumunda 10 yıl zarfında kanserleşme oranlarının %10-15 civarında olduğu düşünülmektedir.
Dolayısıyla olay çok ağır ilerlemektedir. Tedavisine zaman vardır.
Bu grüptaki tüm hastalar tedavi edilmelidir.
Ağır displazi, CIN III-
Yüksek dereceli hücre değişikliği grubundaki hücreler ise kanserden önceki son adıma gelmiş diye kabul edilir.
Bu grubun da tedavisi durumunda kanserleşme kesin olarak önlenir.
Paniğe kapılmamak gereklidir ve tedavinin uzman ellerde yapılması ile şifaya kavuşulabilir.